SADOBABA FORUMLARI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Murat Atak'tan Ekip Çalışması Örneği: Uysal Yurttaş Projesi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
crysis
aktif üye
aktif üye
crysis


Cinsiyet : Erkek
Yaş : 37
Nerden : istanbul
Doğum tarihi : 03/03/87
Kayıt tarihi : 01/11/09
Toplam Puanı : 16096
Mesaj Sayısı : 65
Murat Atak'tan Ekip Çalışması Örneği: Uysal Yurttaş Projesi D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802

Murat Atak'tan Ekip Çalışması Örneği: Uysal Yurttaş Projesi Empty
MesajKonu: Murat Atak'tan Ekip Çalışması Örneği: Uysal Yurttaş Projesi   Murat Atak'tan Ekip Çalışması Örneği: Uysal Yurttaş Projesi I_icon_minitimePaz Kas. 01, 2009 4:07 pm

Tomris Çetinel yönetimindeki Konya Devlet Tiyatrosu’nun, dünya prömiyerini yaparak 2009–2010 sezonunu açtığı "Uysal Yurttaş Projesi" başlıklı oyun, Sorun Yayınları arasında Nisan 2009 tarihinde yayımlanan Hasan Özdemir’in “Toplu Oyunlar II” kitabında yer alan eserlerden üçüncüsü. “Uysal Yurttaş Projesi”, yanılmıyorsam 1995 yılından bu yana Devlet Tiyatrolarının repertuvar havuzunda yüzmekteymiş. Devlet Tiyatrolarının 60. yılı etkinlikleri kapsamındaki “60 Dünya Prömiyeri”nden biri olarak Tomris Çetinel ve usta yönetmen Murat Atak tarafından havuzdan çıkartılmış ve seyircisine kavuşturulmuş.

“Uysal Yurttaş Projesi”, pek bildiğimiz bir olayı yalınlaştırılmış tiyatro diliyle anlatmakta. Yurttaşlarını uysallaştırarak her türlü duruma boyun eğer hale getirmek isteyen bir iktidar ve buna direnen insanların öyküsü Özdemir’in anlattığı. Başkan’ın buyruklarına uymayıp bir çöplükte açlığa ve yokluğa tutsak edilen insanlar arasında zaman içinde gelişen ilişkiler ve ortama uyum sağlayabilme gücü, seyirciyi bir kez daha insan olma onuru ve sorumluluğu ile yüz yüze bırakıyor. Bir yanda şiddet, açlık, pislik, baskı, aşağılanma, ihanet, cinayet ve ölüm; öbür yanda sevgi, dostluk, yardımlaşma, umut veee doğum…

Hiç kuşku yok ki, dünyanın neresinde olursa olsun askeri darbeyle başa geçen yönetimlerin her daim istediği, o ülkedeki insanların uysal yurttaş olmaları. Bunun için elbette baskı önkoşul. Baskılar giderek tepkilere neden olacağından, yurttaşların doğuştan uysal yaratılmaları akla şıpınişi geliveren en kısa çözüm yolu. Hasan Özdemir’in oyunundaki askeri darbenin başı da, ülkesinde yaşayan ünlü bir profesörün uysal yurttaş yaratabileceğini öğrenmiş ve kendisinden "Uysal Yurttaşlar" üretmesini istemiştir. Gel gelelim, bir aydının bu isteğe boyun eğmesi düşünülebilir mi? Elbette düşünülemez. İyi de, boynunu eğmeyen aydın, faşizmin insan çöplüğünde ayakta durabilir mi?

Hasan Özdemir’in işlediği ya da kısmen biçimlendirdiği veya çizmek istediği sorun, hiç kuşkum yok ki devletin yapısında, uygulamalarında ve yönetim biçiminde. Bir gerçek var ki, devlet, egemen sınıfların baskı aracından başka bir şey değil. Günümüzde bu konu, yeterince açılmış, tartışılmıştır. Örneğin, ülkemizde oligarşi dediğimiz egemen sınıflar ittifakının düzenini sürdürebilmesi ancak faşizmle mümkün olabilmektedir. Çeşitli faktörlere bağlı olarak, bazen açık, bazen de örtülü-gizli olarak uygulanan faşizmi, 12 Eylül 1980 darbesiyle açık uygulamaya sokan cunta, icraatını işbirlikçi, tekelci burjuvazi ve ABD emperyalizminin ekonomik-siyasi çıkarlarına göre biçimlendirirken, hazırladığı Anayasayla da açık faşizmi kalıcı kılmak istemiştir.

Oyunu sahneye taşıyan Murat Atak, metin üzerinde titiz oynamalarıyla “onların” bilimsel ve özgür düşünceye karşı olduklarını öncelikle öne çıkarmış. Sağır-dilsiz görevliyi sivrilterek “onların” her zaman kendilerine “kayıtsız şartsız” boyun eğecek “sürüler” istediklerini ve bunu gerçekleştirmeye çalıştıklarını zekice buluşlarla yazarın hiç de kötü olmayan dilinden de öne geçerek anlatmış. Öyle değil mi ama? Faşizmin bu mantığı, özgül durumlara uygun bir biçimde her zaman gündeme getirilmez mi? Özdemir’in: “Ezilen sınıf ve katmanlar, böyle dönemlerde sömürünün uzun vadeli çıkarları uğruna sessizleştirilmeye, sindirilmeye, boyun eğdirilmeye çalışılırlar” özdeyişini sahneye pek bir güzel yansıtmış.

Murat Atak, açık yüreklilikle söylemek isterim ki, Hasan Özdemir’in zamana karşı kendini bağlamaksızın göstermek istediği olayları ve durumları esas almış, bunlar arasındaki bağlantıları göstermiş, böylece olayların eş zamanlılığının altını çizmiş. Olayları yineleyerek başka görüş açısından eleştirel yorum getirme yolunu seçmemiş.

Oyuncularına karakterlerin “refleksiyon”unu fevkalade anlatmış.

Murat Atak, Behlüldane Tor (Dekor), Funda Çebi (Kostüm), Ersen Tunççekiç (Işık), Gürkan Çakıcı (Müzik) gibi yaratıcıların farklı bileşenlerini öyle güzel bir araya getirmiş ve de öylesine bir eşgüdüm sağlamış ki, şaşırtıcı bir reji çıkmış ortaya. Behlüldane Tor’un dekor anlayışı, sadece olayın geçtiği mekânı yansıtmakla kalmamış, oyuncunun kabullendiği, kavrayabildiği, yabancılık çekmediği, hareketlerini kısıtlamadığı bir ortam yaratmış. Funda Çebi’nin kostümleri karakterlerle iyi özdeşleşmiş. (Çebi’nin kostümlerine asla sözüm yok da, Görevli’nin kostümü acaba asker kostümü olsaydı daha mı iyi olurdu diye düşünmediğimi de söylemeliyim!) Işık tasarımına imza atan Ersen Tunççekiç, yönetmenin düşüncelerini ve yorumunu hem çok iyi kapmış, hem de oyunun temasını, atmosferini, seyirciye ulaştırılacak iletiyi, zaman ve mekân kavramlarını, oyunun sosyal durumunu mükemmel kavramış, dolayısıyla da başarıyı yakalamış. Genç müzisyen Gürkan Çakıcı’nın besteleri ve orkestrasyonu etkileyici ve oyuna katkı sağlar nitelikte.

Murat Atak, eşgüdüm çalışmasını teatral üretimin “klavyesi” olarak kullanmış, sahne olarak yeğlediği “çöplükteki” (mağara değil) öğeleri devreye sokarak, daha rahat kavranabilir kıldığı öykünün açıklama ve yorumu işine girişmiş. Rejisini, eksiksiz organik bir dizge olarak kurmuş. Hal böyle olunca her öğe, bütün içerisinde birbiriyle kaynaşmış. Öğeleri bütün içerisinde birbirleriyle kaynaştırırken, (bana sorarsanız) Sevgili Yaşam Kaya’nın söylediğinin aksine (Tiyatronline–05 Ekim 2009) In-Yer-Face türünün yanına bile yaklaşmamış. Hiçbir şeyin rastlantıya bırakılmadığı Murat Atak rejisinde, bütünün kavranışı kapsamında işlevler üstlenilmiş ve bu üstlenişler yapının çatısını çatmış.

Murat Atak, rejideki başarısının yanına, takım oyunculuğunu “tesis” etme başarısını da eklemiş. Tüm kadro aynı tempoda, uyum içinde bir oyun çıkarıyor. Alpay Aksum (Profesör), oyunun verilerinden kaynaklanan duyumlarla, o denli güzel bir uyum içinde ki! O uyum içinde, Profesör’ün yaşamının gerçek duyumunu, içsel yaratıcı durumunun içine, öylesine güzel akıtıyor ki! Volkan Çetinkaya (Görevli), fiziksel varlık çizgisini, oyun boyunca sürdürüyor. İçinde yaşattığı Görevli’yi özümsemiş bir kere... Görevli’nin bütün duygulanımlarını yerli yerine oturtmuş. Şebnem Büyükkalkan, Kadın’ı ruhu, istekleri, özlemleri, imgelemlerinin parçalarıyla biçimlendirmiş. Kadın, kendi karakteriyle, kendi bireysel rengiyle yaşıyor. Gökçe Yurtsal, oyunun genel atmosferini ve Araflı’nın ruh halini pek güzel duyumsamış. Ozan Çobanoğlu’na, sanki cebindeki kırmızı düğmeye sahip çıkamayan Asistan’ın ruhu sinmiş.

Özetlemek gerekirse, Murat Atak Konya’da kariyerine ekleyeceği iyi bir iş bitirmiş. Bizlere de oyundan çıkarken: “Ne mutlu düşünen, değerlendiren, sorgulayan, hukuki ve ahlaki değerler çerçevesinde karşı durmayı bilen, kırmızı düğmesine sahip çıkan yurttaşlardan oluşan demokratik ülkelere,” dedirtmesini bilmiş.

Benim kocaman “helal olsun”umu, anasının ak sütü gibi hak etmiş.

“GÖZLEMEVİ” KÖŞESİNİN “GÖZLEME” BÖLÜMÜ
Geçen hafta, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun başarılı Genel Sanat Yönetmeni Yalçın Çetinkaya’nın görevden alınmasına ilişkin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı “muhatap” alan yazımdan sonra, Kadir Topbaş cenahında “Ses çıkmıyor artık / Ne kürekten / Ne yürekten.” Bir de, yanıtını daha hâlâ alamadığımız İBŞT Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya olayı var. Yeni Genel Sanat Yönetmeni’ne sözüm yok ama Allah’ını seversen Bay Başkan, İBŞT’na tarihinin en yüksek seyirci artışlarından birini (reel yüzde yirmi beş, doluluk oranında yüzde on beş) sağlayan; Türkiye’nin ilk ve ikinci bağımsız çocuk tiyatrosu sahnelerini, saniyesi saniyesine izleyerek açan; bağımsız çocuk tiyatrosu birimini, bin bir bürokratik engeli aşarak kuran; döneminde, Şehir Tiyatrosu’nu tarihinin en yüksek ödül sayısına ulaştıran; “Genç Günler” gibi birçok yeniliğe, atılıma imza atan Orhan Alkaya’yı neden aldın tiyatronun başından? Ah be Bay Başkan, sayende “bir tatlı huzur” alamıyoruz şu İstanbul’dan…

Üstün Akmen
Evrensel Gazetesi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Murat Atak'tan Ekip Çalışması Örneği: Uysal Yurttaş Projesi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SADOBABA FORUMLARI :: KÜLTÜR ve SANAT :: TİYATRO,TİYATRO OYUNLARI-
Buraya geçin: